Çarşamba, Mart 28, 2007

cevaben,


bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için.



yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça.

Düş de, gerçek de “kor”un içindeydi, zaten… hangi ‘kıyı’larda biteceğini ancak kestirerek çıkılan yolların içinde bazen ‘durarak’, bazen ‘çıplaklaşarak’, bazen ‘yine durarak’ –nefeslenmek üzere, fırtınanın karşısında yön yitimini önce idrak etmek ve sonra tekrar yerine yönlendirmek üzere-, ama sonunda ‘tek kıyılı’lıkta olunduğunun anlaşılmasıyla…

istediğim, denizi yazmak. zümrütlerin, gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini...

tarihlenmek ve soyunmak… tanıklanmak ve sözlendirmek… adına…

her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile...

rüzgar, kor’a değer, üzerinden eser, akar; değer ama yanmaz, eser ama yanmaz, akar ama yanmaz…
selam,
-----------------------------------------------------------------
Uzun bir güzergâhın anayolunu belirlemek çok zor olsa da: İoakim ve Andronikos'la (Uzun Sürmüş....), Bilge Karasu'nun 14.07.1995 de kaybıyla başlandığı açık bu bâb-lara.
Sesin kendini bulması sırasında, İsa'nın son günleri, Virgina'dan mektuplar gibi birkaç zayıf ses ünlemeye çalışmış "durak"ta. Gidilecek bir yön olduğunu bilerek "dur"arak.
"Giden"in -Belki de Filistin- ardından düşen tohum kendini uzun süre bekletmiş içerde kendini. Aylar sonra rayına girilecek ana-hat burdan harlanıyor olsa gerek. Schubert'e bir dip not.
Ana yol 24.12.2005 tarihli postla bulmuş gibi pusulasını. Sonrası, ondan sonrası, pusulanın çıldırtıcı yönlere uzandığı sonrasız bir kıyamet habercisi gibi.
Bunca uzun süre diye soruyorum kendi kendime, "kor"u bunca uzun sürmüş bir yangını elinde tutabilir mi insan? Dahası içine girip soyunabilir mi?
selam,

Hiç yorum yok: