Cuma, Ağustos 03, 2007

don't explain...

- ay'ı geçirdin, farkında bile değilsin, nasıl geçtiğinin, ne yaptığının, ne düşündüğünün...
- dur'maktan farklı değil aslında 'har'içinde olmak da,
- kim bunlar?
- nasıl bir döngüdür bu?
- almaya ve edinmeye dayamaları her nefeslerini, sıkışmışlıklarının üre'lediği, dışkı'ladığı değil mi yoksa?
- ertelemeye alıştığında, hayallerini de unutmuyor musun, kısa bir an kısımı'nda hatıra gelmesi için harcadığın vakit zaten yok'latmıyor mu?
- 'aynı'laşmak diye bir şey varmış hakikaten, 'tektipleşmek' içine giriverdiğinde kendiliğinden olagelenmiş zaten...
- mahkumiyet yeri ve biçimini kendin seçebiliyorsun en azından, daha "capable ve presentable" olduğunda...
- kendi dilinde konuş!
- ilkeler ve doğruluklardan bahsetme bana!
- belirginleşecek bir şey kalmadığında peki...?
- hayatta mı?... cepten yemeğe kalkıştığında, iyi tarafı da var bunun kötü tarafı da; biriktirebilmişsin, ne güzel... artık biriktiremeyeceksin, ne kötü...
- görebiliyor musun peki, ...?
- pembe, incilerle dolu, elbiseler vaad edilmiyor aslında, isteyen, kendini bilmeden, duruşunu, durabileceği ve duracağı yeri bilmeden isteyen bizleriz... hayır görüyorum tabi, o da yorgun geliyor, mutfakta bir iki kazala kol, yemekte de göz teması... sonrasında ikimiz de aynı yere bakıyoruz...
- huzur'u yeniden tanımlama zorunluluğuyla tanımladığında bitmişşin işte!
- yitiyorsun be güzelim, yitiyorsun...