Pazartesi, Temmuz 31, 2000

durmak


elime ilk silahı verdiklerinde bunu kullanmak zorunda olmadığımın bilincinde
olmak rahatlatmıştı beni, ama hemen ardından gelen ürkütücü " olan/varolan"lar rahatlığı suçluluk duygusuna dönüştürmüştü. bu elimdekini
kullananlar, kullanmak zorunda olanlar, birine doğrultanlar ve tetiğe
bastıktan sonra karşısındakinin canının içinden fışkıran kanı görenler vardı... bizler orada duruyorduk.
durmak.
sadece durmak.
bizler orada sadece
duruyorduk.
...
genişçe bir tepeydi durduğumuz yer... çok uzaktan boğazdan geçen gemilerin
tepeleri görünürdü, saatlerce tuttukları, durdukları bu tepede onların
arkasında göremediklerini görebiliyordum, çok güzel bulut oyunları vardı,
onlar bizimle-benimle
oynarkenaşağılarkenküfrederkenhizayavedenizamasokarken
ben onların arkasındaki beyazlıkların keyfini çıkarıyordum, gün batımına yakın
tüm bedenimi arkasını toprağa verip arda kalan kızıllıkları seyrediyordum. ama
bütün günler bu küçük sessizlik anlarının dışında sadece "durmak"la geçiyordu.

durmak.

XVIII. gün

etme ceylan bu dağlarda
beni avlarlar
anamdan babamdan yardan
ayrı koyarlar

ya da

sabahın seherinde ötüyor kuşlar

XVII. gün

çok sıcak. çok.

bugün nizama uygun ve hiddetli yürüdük. yürüyüşü kontrol eden ve ele güne
başarı niyetine gösteren 'sahibi ' güler kıldık.

garip olan bunu becerdik diye avuçlarımızı kavuşturduk, sevindik.

Pazar, Temmuz 30, 2000

XVI. gün

"ora'da da olunabilirdi"
tek avuntu bu. avuntu olmaktan çıkar ora'da da
birilerinin varlığı bilindiğinden.

saçmasapanlık, bildiksizlik, anlamsızlık, geri-gidişlik, insanı
umursamamazlık, et'e bürünmüşlük, "yok"luk, hiç bir şey'lik,

nasılsınlara yanıtın olmayışı, bilinmeyişi,

birilerinin ora'da yoklukluklarını sonsuzlaştırdıklarından, et'lerini
çürüttüklerinden haberdar isen kalmaz avuntu.

Cumartesi, Temmuz 29, 2000

XV. gün

rüyaydı. koridorlar, görülmemiş kapılar, gizlekler, gizemler,
bilinmedik
yüzler,

alıp götüren biriydi, aldı ve götürdü. yüzü, gizlekler, geçitler, geçitsizlikler.

gördüklerim. göremeyeceklerim.
alınıp gitmek. alınmak ve götürülmek.

Cuma, Temmuz 28, 2000

XIV. gün

çeyreğinde şiddet başgösterdi.

Perşembe, Temmuz 27, 2000

XIII.gün

bugün öldürücüyü verdiler.

tetiklendiğinde bedenin giriş yerinde bir delik açtığını,
içeri girer girmez girdaplanarak bedenin çıkışına doğru oyuklandığını söylediler.

elimdeki öldürücüyü kimler kimlere doğrulttu, kimlerin bedenlerini soluksuz bıraktı? 1975 yapımı öldürücü.

kabulleniciliğe, uyumculuğa girdinmi ürkütmez oluyor. bunu düşünmek, düşünmüş olmak ' duyarlılık ' tanımına girmiyor.

Çarşamba, Temmuz 26, 2000

XII. gün

şimdidir. geçmişlik ve geleceklik öğesini ne denli taşıyabilir ki.
şimdi, geçmişlerin sonu..

ben, anılarım mıyım? burada anılara yer olmaması için uğraşveriyorum. çeyreğini yaşadım henüz.
'çay' dışında hiçbirşeyi özlemedim. bunun, anıların neler olduğu ile ilgisi var mı? ilk görüntüler geliyor gözlerime ara,
ara. O'nunla olan ilişkisizliğime ait olanların dışında çocukluğa dair bir
görüntü yok. ilkokulda bana aldığı siyah bir çantanın kilidini bozmuştum, sıranın arkasına koyduğumdan arkamda oturan açıp kapadığı için mi bozmuştu
yoksa ben mi yapmıştım bilmiyorum. ama günlerce bunu saklamıştım. korkudanmıydı, yoksa

yazılasılar mı yoksa zorlama ile çıkanlar mı?

Salı, Temmuz 25, 2000

XI. gün

sadece durmak'ın tarifini istiyorlar. bilinemeyecektir.
yıllar yılı konuşmuşlarımla konuşma isteği beliriyor burada. dayanması zor. numaralar çevriliyor nihayet. burayı soruyorlar. 'O'daki mektup geliyor hatırıma.

bir yerde neden bulunduğunu bilmemenin resmi çekilemez ki gönderilsin
kendine ait saatlerin tamamının başkasınca belirlenişinin ifadeleri yoktur
kendine ait saatlerin bir kısmını kendisinin belirlediği insan için
sorgusuzluğa ve düşünmemeye ve zaman'a bir an önce geçsin gitsin diye
yalvarmaya neden olanı bilemeyecek olmak...

söze gerek yok burada, sadece durulur. durma'nın içine oradakilerin sözleri giremez. ilginci buranın da sözlerinin olmaması...

Pazartesi, Temmuz 24, 2000

X. gün

sadece durmak . hala ...

Pazar, Temmuz 23, 2000

IX. gün

sorunluluğun ötesinde zorunluluktan burada olanlar var,
yaşça daha küçükler.

dayak yiyiyorlar. dayak yiyiyorlar. aşağılanıyorlar, annelerine, sevdiklerine,
bıraktıklarına, geri döneceklerine küfrediliyor.


neden?

Cumartesi, Temmuz 22, 2000

VIII. gün

gece büyük ayıyı buldum
kuzeyi gördüm
altı gündür yönsüzlüğümü ayırsadım

çobanın kırbacı varmış bir de koyunları
koyunlar uymadımı yöneltilerine kırbaçlarmış
bulunuş alanlarının dışına çıktılarmı kırbaçlanırlarmış
koyunlar çobandan gizlenerek bulunuş alanlarının dışına çıkmaya çalışırlarmış
ola ki yakalanmazlar ise dışarıyı görmüş olurlarmış

dışarıyı görmek acıya hep ağır basmış

Cuma, Temmuz 21, 2000

VII. gün

bu akşam daha fazla zaman ver'diler
arabalar geçiyor, motorsikletler
insanlar
bildiklikleriyle yaşayanlar

ama az sonra ne yapacaklarını bilmiyorum

onlar ile aramda iki sıra ağaç var

toprağın sesine karışır insan
toprak ile bir olur
toprak kapatıcıdır
toprak yaşamlar kerece
hem kapatır hem yaşamlar

iki sıra ağacın benden tarafında
teller var
iki sıra ağacın dışarıdan tarafında
teller var

Perşembe, Temmuz 20, 2000

VI. gün

göz hizasının altında kalanları unut
ufka bak
hasat alınmış sarı buğday tarlaları
çok uzaklardan geçen ılıklar
gölge veren ağaçlar ve mavi

bir kaç cümle yetiyor gün boyu
bildiklikler sadece sarı buğday tarlalarına rastlanıldığında hatıra geliyor
bir de şu böcek sesleri

bunları biliyorum
göz hizasının altında kalanları bilmiyorum

su, rüzgar, sabah
göz kısıklığında görülen kızıl, sarı

dört yaşında bır kızım var derken

Çarşamba, Temmuz 19, 2000

V. gün

bedenimin sınırlarını zorluyorum
bildiklerimi ve bütün dokunuşları orada bıraktım

sarı otlar ve ağaç yanlarından geçen esintiler hatırlatıyor,
bir de annemin sesi

bildiklerimi de bıraktım orada

bu yüzden yazamıyorum

buranın bildikliğini öğrenmem gerekiyor

Salı, Temmuz 18, 2000

IV. gün

en azından
yol aldığın yanılgısına kapılmaksızın
mutlak bir duruş
hoş olmalı

ben de seni özleyedurayım buralarda

Pazartesi, Temmuz 17, 2000

III. gün

güneş aydınlatıcı ( mı ) oldu hep?
gün ağardığında
gün boyunca

sadece durmak

birgün tarih bitti, öncekiler yılları cümlelere sığdırdılar,
daha sonra kadınları öldürdüler
ve dışarı çıktılar
öteki'leştiler

ve sadece durdular

Pazar, Temmuz 16, 2000

II. gün

'hiç bir şey'lik
'yok'suzluk

sellenemedim üç onca yıl, en başlarını hatırlamıyorum
ilk görüntüler-

son iki on yılın başında 'hiç bir şey'likve 'sadece durmak'la başlanılabilinir mi?
sel olunabilinir mi?

domates ve çayı özledim

sadece durmak

biri öldürdü kendini, bugün
çenesinin altına dayamış silahını

sadece durmak

Cumartesi, Temmuz 15, 2000

I. gün

sadece durmak

sadece durmak

zamanın geçtiğini unutmaya çalışmak

geçmiş bitiyor

ikinci akşam çay getirdiler

sadece duruyoruz

bir gün tarih bitti tarihi yazan kadınlar öldüler

daha çok erken

zamandan uzaklaşmak

sadece durmak

Pazar, Mart 26, 2000

V. Geldi ve alnından optü




V.
beşinci gün

geldi ve alnindan öptü

O daha sözünü bitirmeden, On Ikiler'den biri olan Yahuda geldi. Yaninda

kiliçlarla, sopalarla silahlanmis büyük bir topluluk vardi. Bunlari
basrahiplerle halkin Ihtiyarlari göndermisti. Isa'yi ele veren, onlara bir
isaret vererek " Kimi öpersem aradiginiz O'dur " dedi, "O'nu tutuklayin"

Yahuda hiç duraksamaksizin Isa'nin yanina gitti.
"Selam, ey Rabbi"
sözleriyle özlem çekercesine O'nu öptü. ...

Isa'yi ele veren Yahuda, O'nun yargi giydigini duyunca pisman oldu, kendini asti.

Cumartesi, Mart 25, 2000

II. Matta26:14-16

II.
ikinci gün

Seytan On Ikiler'den biri olan Iskariyot adli Yahuda'ya girdi.
Yahuda gitti ve
basrahiplerle ve tapinak görevlileriyle Isa'yi nasil onlarin eline verecegini
görüstü. Onlar da sevinerek, kendisine para vermek için anlastilar. Yahuda
kabul etti. Toplulugun ortalikta olmadigi bir sirada Isa'yi ele vermek için
elverisli ortami kollamaya basladi.




pek çok iz var,
pek çok animsatici
çekip gitmeni istemedigimi söyledim kendime kerelerce
çekip gitmemi istemedigimi söyledim kendime kerelerce
pek çok dokunus var,
pek çok animsatici
ama o günlerde, o acinin ardindan
günes kararacak
ay isigini vermeyecek
yildizlar gökyüzünden düsecek
göklerin güçleri sarsilacak
sonra
insanoglu'nun sinirsiz güçle ve yücelikle bulutlarda geldigini görecekler
bunun ardindan melekleri salacak
melekler seçilmislerini yedi iklim dört bucaktan
yerin bir ucundan gögün öbür ucuna varincaya dek toplayacak...

Cuma, Mart 24, 2000

I. Son yemek



Yehuda, İsa’yı ele veren havarisi.

Çarmıha gerilişinin bir önceki akşamında on iki havari ile birlikte yediği yemeği, İsa’nın, Son Yemek’i…

… derler ki, Yehuda haindir. Anlaşmıştır, İsa hangisi ise, yemekte yanına giderek alnından öpecektir. İsa yakalanacak ve çarmıha gerilecektir.

Hemen o anda, O daha sözünü bitirmeden, On İkiler’den biri olan Yehuda oraya geldi. Yanında kılıçlarla, sopalarla silahlanmış bir topluluk vardı. Bunları başrahipler, dinsel yorumcular ve İhtiyarlar göndermişti. İsa’yı ele veren, onlara bir işaret vererek, “Kimi öpersem, aradığınız O’dur”, dedi. “O’nu tutuklayın ve güvenlik altına alıp götürün.”

Yehuda oraya varır varmaz hiç duraksamadan İsa’nın yanına gitti. “Ya Rabbi!” diyerek özlem çekercesine O’nu öptü.


Alnından öptü
Kollarından asılışını, günlerce kalışını gördü
Kurağın ve suyun karşıtlığına acındı,
Dokunuşunun diğerinin ölümü olacağını biliyordu,
Üzerine toprak dökülürken “ben hangimiz, gömülen hangimiz” diye sordu
Soğuk, keskin çeliği bacaklarının arasına deşirdi, yukarıya göğsüne yükseltti,
Kanın ve suyun birliğine bağırdı.

… derler ki, Yehuda hain değildir:

İsa’yı sevdiği, kıskandığı, kendi artı onbir kişiyle paylaşmağa yanaşmadığı, onu, kendini aşan, onbir kişiyi ve İsa’yı da aşan bir düşe bırakmağa razı gelmediği, ele verişinin onu öldüreceğini bildiği için öperek ele vermişti. Öpmekten başka bir şey düşünmediği, ölümün, açıldığını bilmediği eşiğinde duran İsa’yı uğurlarken kavurucu sevgisini başka hiçbir şeye güvenemediği, yükleyemediği, kurban edemediği için öpmüştü. Ama öptüğü günün gecesinde gırtlağını soluksuzluğun sonsuzluğuna bağladığı zaman, İsa’nın öleceğinden emindi. Aşkın küçüklüğünden, cılızlığından başka bir köşesine tutunamamış, yakamozunu kendine göksel bir besin bellemişti. Güvenememişti kendine güvenene; kıskanmıştı onu, ötekini kıskandığı gibi. Öteki yani,