Çarşamba, Ağustos 23, 2006

ÇEŞİTLEMELİ KORKU

bir tüy,
bir telek
bir dalgın kuşun ardında bırakıverdiği havadan
oluşmuş gibi yumuşak, düşen, yere doğru;
bir tüy,
bir telek,
bir yaprak
bir güz dalından kopmuş
kopuvermiş
sarartılı
bir yaprak, yere değince kimsenin duymadığı, yeri,
taşı, toprağı bağırtmamış, incitmemiş,
bir tüy, bir telek, bir güz yaprağı
gibi düşmüş yerleşmişti içime
içerime, gönlüme, etime
k o r k u


BİR ÇIĞ GİBİ GELDİN ÜSTÜME

karıncalar gibiydim, düş karıncaları, ozan karıncaları
gibi
çıdamlı karıncalar gibiydim,
çıdamlı, dümdüz uzanan
uçsuz bucaksız engebesiz bir düzlükte

ÜSTÜME BİR ÇIĞ GİBİ GEL
DİN KENDİNE KATTIN BENİ

gözü, ayağı, bir yerlere takılmadan
hiçbir şeye yönelmeden
dümdüz uzanan bir toprakta
çıdamla
y ü r ü y e n
karıncalar gibiydim.


d u y d u m s e n i,
ö l d ü m s e n i!

SENİ SENİ SENİ
SENİ SENİ

gördüm duydum
yaşadım öldüm
yürümekten başka bir şey bilmeyen,
nereye, niye, neye gittiğini bilmeyen

bir yere gittiğini olsun bilmeyen
ozan karıncaları
g i b i y d i m
çıdamla yürüyen bu düzlükte, engebesizlikte.

SENİN YANIMDASIZLIĞIN BİR
SİLİK SUSKUYDU, GÜNSÜZ KA
RANLIĞIMIN KESER AÇARDI KA
PISINI, SESİN, YÜZÜN, YÜRÜMEN
Nereye gittiğini gene bilmeden
bir yere gittiğini olsun gene bilmeden
çıdamı da, yürümeği de unutmuş
b i r b ö c e ğ i m ş i m d i
çılgınca dönenen
durduğu
yerde.


görünmez engebeler örüldü
çepeçevre
çevremde
k or k u d a n

BİR ÇIĞ GİBİ GELDİN ÜSTÜME
KENDİNE KATTIN BENİ,
YUVARLANDIK BİR SÜRE


Zeytin gövdeleri gibiyim şimdi
toprağım ister al, ister boz, ister kara,
burulmuş erkeklikler gibiyim
a c ı i ç i n d e
k ı v r a n a n
düzlüklerinde gökyüzüne uzanıp gün ışığını
titreştiren, dünyayı düzgün aralıklara bölen
kavak duvarların-
d a n s o n r a

SONRA

suyu arayıp bulan kökleriyle, durmadan budanan
kollarıyla
su fışkırır gibi
yeniden toprağa dökülen dallarıyla yeşil yağmurunu
yağdıran
söğütlerden sonra,

SONRA
SONRA

yarık
yarılı
yarılmış tahtasıyla
kıvranan
buruk
burgun
bir zeytin gövdesi gibiyim
kuytularda,
eğimlerde,
suskun,
sessizlikler içinde, gümüş yeşil bir buğu altında,
buruk

b i r g ö v d e y i m ş i m d i

yemişi kararmayan

SONRA SONRA SONRA
YIKTIK KENDİMİZİ DE
Kuruyum göğe baktığım yerde,
buruğum yere baktığım yerde
korkuyla beslenerek korkudan!

BEN ÇIĞ OLDUM ŞİMDİ. SEN,
kar'ımdaki taş, karnım-
E T İ M D E K İ
daki, dokumdaki
K A M A

oysa korku kendi memesini

e m e r e k b ü y ü r ;

nasıl burmalı bu memeyi?
nasıl kurtulmalı
nasıl
nasıl
nasıl
korku-
nun südü olmaktan?

SENİ SENİ SENİ
SENİ SENİ
yaşadım duydum
öldüm

seni yaşadım, seni öldüm

uçurumun dibine
v a r a m a d ı m d a h a
parçalanıp, parçalayıp kurtulacağım yere.

Bir tüy,
bir telek gibi,
bir güz yaprağı gibi
k o p m a l ı
kuştan, ağaçtan, yeğnilikle, incelerek,
bağırmadan korkudan.


ANILARIM SENİN GELECEĞİN OLUYOR,
GERÇEKLİK DUYUSUNU YİTİRİP, UZAKTAN
UZAĞA HEP SENİN SİVRİLDİĞİN BİR PUS
İÇİNDE YAŞAMAĞA BAŞLADIĞIM ŞU ANDA.
SEN AĞAÇTAN SEN AĞACA KOŞUYORUM,
ARADAKİ PUSARIK BATAKLIKTA AYRIŞIP
YIVIŞAN GÜNLERİN HİÇLİĞİNDE.








bk

1 yorum:

itarillë.. dedi ki...

"SOLUK KESİCİ VE SOLUK SOLUGA "
denilen bu OLSA GEREK!!...

cok kutluyorum..
böylesini görmemistim !

büyülendim! OYLE Kİ;asıl yorumumu sonra yapıcam.