Cuma, Temmuz 27, 2001

vive L'amour

bir şarkı gibi geldi uzaktan
taşların ağladığı, günlerini kavurduğu,
dağları, denizleri ikiye ayıran peygamber efsanelerinin
diyetini ödeyenlerin ülkesinden...
oysa ki tanrı kurbanlar indirmişti yeryüzüne...

yitişini ve nefessizliğini
rüzgara, beyazına ve suyuna bağrını veren uzun adanın bakire
kadınlarının göğüslerinden akan süt
ile
göğsünde dağlanan keskin çeliklerin akıttığı kan
ile
ayırdına varan
uzandığında erişirdin gözlerinin kısıklığında görülecek düşlere


dudaklarına


elvedanın acısı,
sevginin değil

zaman içinde sürüp giden sürgünlüğünün
yankılarıyla sarıldığında tanımsız yokluğa
bulduğun garip bir kesintidir, tekrar doğrultusuna
döneceğin çizginin bir bölümünden çıkarılan;

yağmurun ve yağmursuzluğun ortasında geldin


apartman dairesi boştu

kıvrımların yaşanmadığı, gözlerin birbirine değmeden kısıldığı,
havanın suya, suyun dipsizliğe büründüğü ülkede
yaşamla yaşamsızlık arasında karaya dönüşene yakın, gel’i olmayan,
git’i olmayan, döngüsüz,

nokta’lıklığı bırakamamaksızın

apartman dairesi boştu

duvarların gövdesizliğini, tekliğini yansıttığı, günsüzlüğün
dönüşmediği
dönüşemediği...
dokunduğunda bitişin olmadığını bilmeksizin
seslerin haykırışa ve uyuma gizlendiği umutların yanına kıvrılıp

büyüyen, gürleşen, tekliğinde kendi bedenini arayan


yanına kıvrılıp uyudu

Hiç yorum yok: