Pazar, Aralık 10, 2006

pazar pazar


"kurban olduğuna inanmak, bütün kimliğini kurban olmanın acısı-öfkesi üstüne inşa etmek insan olmanın, yetişkin bir dünyalı olmanın sorumluluklarından koruyor. bütün dünyanın size borçlu olduğuna inandığınız anda her şeyin mubah olduğu o serin çocukluk günlerine dönmüş oluyorsunuz." y.t.



yaratılan o korkulu dil'in dışında yaşamaya savaşmış, evrensel olan "insan" dilini keşfederek yüzyıllar boyunca yaşayabilir kalmaya ödüllendirilmiş adam, stocholm'de konuştu, "durmaya/olmaya/yaşatmaya/dürüstlüğe" karşı duranları, babasından kalan yarım'lığı tamlayan öz-öyküsüyle tokatladı...

yaşadığı şehri, dünyanın merkezi kıldığını, bu şehirden beslendiğini, "hayatı görüyor olmanın ayrıcalık" olduğunu vura vura...


bu şehir
bu istanbul şehri
hayat'a tutunmak/tutunamayan olmak, ne irkiltici bir kelime... tutmak ve takılı olmak, yani kökleşmek, daha anlamlı değil mi? bu şehrin seyircisi haline gelen yüzbinler içinde, "kurban" oluşluk diline başvuruşumuz kolaycılığımızın derin hazinliği... kök salamıyor olmak... kendini yıllarca yaşadığın şehire "misafir" hissetmek...
.

sokaklarından geçmek ile sokaklarında takılı kalmak... ayrımındaki gibi...

bunun için miydi yoksa, tüm sınırları "ihlallerim"? gündüz gözünün kaybolduğu anlarda... iç'teki hyde'ı besleyen, biraz kurban oluşluğa inanmak, biraz görmeyi ve dokunmayı geciktirmek, hep ama hep,

ayna'nın gösteren ve simli tarafları gibi...









fotoğraflar, keşke film çekmeyip hep resimlese gördüklerini' dedittiren n.b.c.'den...

Hiç yorum yok: