Pazartesi, Ekim 16, 2006

white book, black book

"insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, uzansak sonsuza"
tarık akanlı gülşen bubikoğlulu filmler tadında kalamadı bu ülke
adapazarı depreminde ikiye yarılan caddedeki migrosun önünde askerler bekliyordu bu ülkede, çürüyen "mal"ların alınmasını önlemek üzere
solo ya da solomon'un 120 günü filminden, passolini'nin, kaçarak uzaklaşmıştı, istanbullu sanatı pek sever kesim, o sıralarda kendi ülkelerinin köylerinden birinde "bok" yediriyorlardı köylülere oysa ki
manisa'lı gençlerden birinin annesinin cezaevi aracının arkasından ağlayışını, metin'in annesinin her gün, her cumartesi gözyaşlarıyla oğlunu anmasını unutarak 'aliye'ye kitlendi bu ülke yaşayanları
şili darbesinde ölen binlerce gencin, kadının, delikanlının ardından yakılan "çav bella" ağıtı çalındığında barda/meyhanede, göbek ve gerdan kıvırdı, tepindi pistlerde
kendi insanını yaktı,
iğdiş etti, hadım etti gencini, çocuğunu, gelecek vermedi,
yaratılan o korkulu dil'in dışında yaşamaya savaşmış, evrensel olan "insan" dilini keşfederek yüzyıllar boyunca yaşayabilir kalmaya ödüllendirilmiş adama nasıl davranabilirdi ki başka?
ne bekliyorduk ki?

Hiç yorum yok: