Pazartesi, Eylül 11, 2006

11 Eylül 2001'de New York'da ölenlerin sevgili anne, baba ve arkadaşları.

Ben Şililiyim. Londra'da yaşıyorum. Belki de bir ortak noktamız var sizinle. Bunu bilmenizi isterim. Sizinkiler katledildi. Benimkiler de öyle. Ortak bir tarihimiz var. 11 Eylül.

11 Eylül salı. 1970'de seçimler yapıldı. 18 yaşındaydım ve ilk kez oy kullandım. Muhteşem bir rüya görüyorduk. Emeğimizin meyvelerini ve ülkemizin zenginliklerini paylaşabileceğimiz bir toplumun rüyasını. 1970 Eylülünde, hepimiz oy verdik ve kazandık!

Gökyüzü bayraklarla donanmış.. Kırmızı, beyaz, mavi... Tarihimizin yazıldığı yerde.. Her sokakta.. Her kavşakta. Sesler sonsuz bir okyanusta dalgalar gibi yükseliyor. Yumruklar sıkılı, havaya kalkıyor dağlardan denize.

Çocuklar için eğitim hakkı ve süt.. İşlenmemiş toprakların, topraksız köylülere dağıtımı... Kömür, demir madenleri ve temel endüstri kollarının ulusallaştırılması...

İnsanlar hayatlarında ilk kez, huzura kavuşmuşlardı.

- Ben halkın zekasına güveniyorum.
..Örgütlenen toplum akıllıdır.
..O zaman halkın örgütlenmesinden korkmak niye?

Ama tehlikenin yaklaştığından habersizdik. Sizin devlet sekreteriniz Henry Kissinger
açıkladı :

"Bu ülkenin kendi vatandaşlarının sorumsuzlukları yüzünden..."

"...komünizmin ellerine düşmesine sessiz kalmayacağız."


Bizim demokratik kararımız, oylarımız hiç bir şey ifade etmiyordu. Pazar ekonomisi ve kar, demokrasiden daha önemliydi. O andan itibaren.. sizin ve bizim acımız, resmileşti. Başkanınız Nixon, ekonomimizi ayakları üzerine doğrultacağını söyledi. CIA'ye bir askeri ayaklanma organize etmesini, bir darbe hazırlamasını emretti. 10 milyon dolar - ve gerekirse fazlası da- başkanımızı, Salvador Allende'yi devirmek üzere ayrıldı.

Sevgili arkadaşlar, liderleriniz bizi yok etmek için ellerinden geleni yaptı. Ekonomimizi felce uğratan bir ulaştırma grevini kışkırttılar. Tüm ticari alış verişi kestiler ve kaosa neden oldular. Bizim zaferimizi kıskanan tüm o ülkelerle birlikte anlaştılar. Dolarlarınız neo-faşistleri besliyordu. Şiddeti körükleyen, fabrikaları ve elektrik santrallerini bombalayan neo-faşistleri.

Beklenenin aksine, bunlar işe yaramadı.

Allende!
Şili senin yanında!
Ben Şililiyim!
Allende Hükümetini destekliyorum.

Bu halkın hükümetidir çünkü. Adil ve özgür bir geleceği kurma hakkına sahip olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyoruz. Yerel seçimlerde yine kazanmıştık.
- Peki Birleşik Devletler ne yaptı?
11 Eylülde..
..özgürlük düşmanları ülkemize karşı bir savaş başlattı.
..ve güneş farklı bir dünyada battı.
..Özgürlüğün kendisinin bile tehlikede olduğu bir dünyada.
11 Eylülde..

..özgürlük düşmanları bizim ülkemize karşı bir savaş başlattılar.
Şafakla birlikte, ordular ve tanklar başkanlık binasını kuşattı.
Allende, bakanları ve danışmanları içerideydiler.
Moneda Sarayı'na saldırdıklarında Allende kaçmadı.

"Bizi köleleştirecek güçleri var."
"Ama sosyal ilerlemeyi durduramazlar... ne cinayetle, ne şiddetle."
"Tarih bizimdir. Onu yazan halktır."
"YAŞASlN ŞİLİ! YAŞASlN HALK! YAŞASlN İŞÇİLER!"

Katledildi.
Bir salı günü.. Bizim salı günümüzde.. Katledildi.
11 Eylül 1973'de.
Yaşamlarımızı sonsuza kadar lanetleyen bir gündü.
Dizimden vurdular beni. Sonra kafamı pisliğin içine soktular. O kadar çok dövdüler ki..
..bilincimi kaybettiğim zamanlar oldu.


Eylül ayında bir salı çalışmaya gittin..
Santiago'nun kuşatılmış sokaklarında...
Mitralyöze karşı sağır sokaklar..
İhanetlere kör sokaklar..
Başıboş dolaşan ölüme kayıtsız..
Bir salı çalışmaya gittin ve dönmedin.
Geziyorum sokaklarda..
Şehirden şehire gidiyorum.
Seni arıyorum, arıyorum seni..
Seni gördüler mi? soruyorum..
Elimde..
..bir fotoğrafın var.
Öte zamanlardan kalma bir gülümseme, gözlerinde parlıyor.
Neredesin?
Bilinmeyen bir yerde.
Gözlerin çökmüş,..
Vücudun hırpalanmış...
Ama rüyalarına.. el değmemiş.
Bir salı çalışmaya gittin ve dönmedin.

Hapiste bir gün parmaklıkların arkasından German Oastro'yu kollarından asılmış vaziyette gördüm. Yürüyemiyordu. Kulaklarından kan akıyordu. Kemiklerini kırdılar ve öldürdüler onu.
Birleşik Devletler'de yetişmiş ordu görevlilerinin yönettiği işkence kamplarından söz edildiğini duyardık. Helikopterlerden atılarak infaz edilenleri, karıları ve çocukları önünde işkenceden geçenleri öğrendik. Ne yapıyorlardı biliyor musunuz? Cinsel organlarına elektrik veriyorlardı. Kadınların vajinalarına fareler sokuyorlardı. Köpekleri, kadınlara tecavüz etmeye
zorluyorlardı. Bir de Ölüm Karavanı vardı. Bir general şehirden şehire gidiyor ve istediği herkesi toplayıp öldürüyordu.

30000 kişi katledildi.
30000!
Şili'deki elçiniz işkencenin varlığını açıkladı.
Kissinger şöyle cevapladı :
"Siyasi bilimler konferanslarına son versin artık!"
Devletin başındaki General Pinochet gülümsedi.
Kissinger tarafından, misyonunu tamamladığı için..
..tebrik edildi.
Dolarlar yine Şili'ye akmaya başladı.
Beni terörist olmakla suçladılar. Mahkemesiz ömür boyu hapse mahkum edildim. Beş yılın sonunda beni bıraktılar. Ama arkadaşlarımın güvenliği için ülkemi terk etmek zorundaydım. Şu an, aklımdaki tek şey olsa da...
..Şili'ye dönemiyorum.
Şili benim vatanım, evim.
Ama çocuklarıma ne olacak?
Burada, Londra'da doğdular.
Onları kendim gibi sürgüne yollayamam.
Bunu yapamam.
Ama evime dönmek için ölüyorum.
Aziz Augustin şöyle demiş: "Umudun iki güzel kızı vardır; Öfke ve cesaret."
"Öfke olayların önüne geçer, cesaret onları değiştirmeye çalışır."
New York'da ölen herkesin anne, baba ve arkadaşlarına..
..bizim 11 Eylül'ümüzün yirmi dokuzuncu..
..ve sizinkinin birinci yıldönümünü anacağız.
Sizi hatırlayacağız.
"Umarım siz de bizi hatırlarsınız."
Pablo.
bilgi: Ken Loach'un 11'09'01 filmindeki bölümünde yer alan mektup...

Hiç yorum yok: