Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Tezer'in, Cesare'nin peşinden O'nun yürüdüğü, kahvesini içerken yazıp okuduğu, dolandığı, kokladığı yolları, kentleri aramaya gittiğini anlattığı bir kitabını okumuştu. Okuduğu o ilk kitapta Turunçlu diye bir yerden bahsediyordu. Haritada aradı, daha detaylılarına baktı. Buldu. Yollandı. Karadan ulaşmayı bilemedi. Denizden uzandı. Yaklaşırken, tekneyi kullanan yaşlı, neredeyse kör denizcinin bir zamanlar O'nu da taşımış olabileceğine eminlikle; kitapta bahsedilen tepedeki evleri görmeye yaklaştıkça yeşil olduklarını farkedip sevindi: kitapta Yeşilevler diye geçiyordu.

Teknenin yanaştığı kıyının yanında sahilden merdivenlerle çıkılan kahvehanelere rastladı. Kahvehanelerin arkasındaki sokaktaki taksi durağını gördü. Bekledi. Bir taksi şoförünün 'bir yere mi gidecektin ağabi?' demesini bekledi. Dolandı. Çay içti. Ayaklarını uzattı. O'nun geçtiği yerler, O'nun konuştuğu, selamladığı, cümlelerine aldığı insanları görüyormuşçasına sevindi.

O'nu bir daha 'hiç' görmeyecek olmanın acı'sını saklarcasına... peşinden gitti.

Hiç yorum yok: