Pazar, Nisan 13, 2008

bir küçücük aslancık...




bir küçücük aslancık varmış
çöllerde ko ko koşar oynarmış

babası onu çok severmiş
sen benim ca ca canımsın dermiş

aslan baba harbe gidince
küçüğün ra ra rahatı bitmiş

aslan baba harpte vurulmuş
küçüğü çö çö çölden kovulmuş

...........................................



p.m. iki gündür 98 yazılarını kopyalıyor. söylemek istediğini daha önce yazmış isen söz-cümleleri değiştirmeye girişmenin anlamı yok ki... blog'lanalı beri bu üçüncü yazı... ikincisi 'sokaklar daraldığında' imiş, yine çocuklukla ilgili anılar. sabahtan beri dilimde o çocuk şarkısı, devamının öyle olduğunu bilmiyordum... büyük aslan harbe gitmedi ve çölden de kovulmuşluğum yok... 'annesi onu çok çok severmiş' diye hatırlıyorum, değil babamdan böyle bir ninni/çocuk şarkısı duymayı, kendisini görmüyordum bile... ondan olmalı...

geçen yıl gördüğüm uçsuz bucaksız çiçek tarlaları yerine, bu yıl 'suçları' anımsattı bilinç-altı...

artık her gün birbirinin aynısı... : Hades kenti mahkumluğu

ve

Hayat,
Hayat tek...



bir sekans: aslında böyle bir günde hiç de seyredilmemesi gerekenlerden...mcqueen ve hoffman'ın papillon'undan...


iki yıllık hücre hapsinde görülen hayallerden birinde, yargıçlar sorar, 'suçunun ne olduğunu biliyor musun?' 'ben suçsuzum' der steve, 'o pezevengi ben öldürmedim', 'hayır' der yargıç, 'sen en büyük suçu işledin, sana verilen hayatı heba ettin...'


........................
But your real crime has nothing to do
with a pimp's death.
Well then?
What is it?
Yours is the most terrible crime
a human being can commit.
I accuse you...
...of a wasted life.
Guilty.
The penalty for that is death.
Geliyorum haziranda, umarim bulusuruz...
O ana kadar da mahkumiyete devam

Hiç yorum yok: