Perşembe, Nisan 13, 2006

önümde yağmurun suyu, arkamdaki aynaya hiç yansımayacak bu yağmurun suyu

bir gün doğdum

babamı bekledim

balkonda gazoz kapağı biriktirdim

üzerinde köylü kadın başı olan kuruşlarla sakız ve leblebi tozu aldım

şehrin en büyük caddesinde iki koç kovaladı

teyzemin kucağında uyudum

erik ağacından erik, incir ağacından incir topladım

tulumbadan su içtim

ilkokulu ülkenin üç ayrı ucunda okudum

pencere önündeki divanda babamı bekledim

dedemin ölüm haberi telgrafla geldi, annem ağladı, ben bir şey yapamadım

altı yaşında saç teli inceliğindeki mahşer köprüsünü hayal ettim, korktum

kuluvalla'yı ezberledim, her gece uyumadan önce üç kere okudum

biri annem, babam ve benim içindi, birini dedeme, diğeri de filistin'de ölenlere

sekiz yaşında Kenan başa geçti, insanlar artık ölmeyecek, diye sevindim

sonraları insanlar ölmeye devam edince ondan nefret ettim

ilk aşkım müdürün, ikincisi resim öğretmeninin, üçüncüsü profesörün kızıydı

babamın merdivenlerden çıkışını duyar, yatağa koşar, uyur taklidi yapardım

sol elimi bir kere kaldırdım

onaltı yaşımda kardeşim doğdu

okulda silahlar patladıktan sonra babamı aradım, olayla ilgim olup olmadığını sordu

sabahları martı sesleriyle uyandığım, gözümü açar açmaz galata kulesinin tepesini gördüğüm bir evde yaşadım

alt komşum öldükten sonra o merdivenleri çıkmadım

yüzlerini hatırlamadığım bedenlerde yüzümü kaybettim

en çok asos'u ve bach'ı sevdim

sevdiğine, öldüğünde o yaşarken sevdiğini söyleyememenin acısını bildim

bunu haykırmak için onun geçtiği yerlerden geçtim

galonlarca içki içtim

uyandığım yatakları saymayı kaçırdım

hep ip üzerindeki diğer cambazı aradım, atfettiklerime düştükten sonra bu da değilmiş dedim

yılların, damla damla akışını


izledim

Hiç yorum yok: