Cuma, Temmuz 28, 2006

anyone'a...

güç

mukayese taşıyor kelime anlamında. yüzyıllardır böyle. 2001'de kubrick'in ilk sekansından az öncesine kadar... su'ya sahip olan onu içer. suya sahip olmayan iskeletin en sert kemiğini keşfeder. su'ya sahip olanın alnını yarar.

döngü-sürgit'lik

şatonun içindekiler versus şatoyu dışarıda koruyanlar, şatoya dışarıdan ürün sağlayanlar
geminin güvertesindekiler versus geminin altında kürekleri çekenler
pamuk tarlalarının sahipleri versus sadece doymaya bırakılanlar
bakır dağlarını ele geçirenler versus bakır dağlarını kazanlar
maden sahipleri versus madenlerde çalıştırılan çocuklar
sanayileşmenin ilk aşamasından günümüze fabrika sahipleri versus işçiler
şu an almanyanın dünya çapındaki şirketleri versus atmış yıl öncesinin polonyalı kadınları
petrus şarabını içenler versus petrus şarabının üzümünü güneşin altında toplayanlar
dünya kupalarında top koşturanlar versus küçük ellerle dikilmesi gerektiği için günlüğü yarım dolara çalıştırılan çocuklar



isimler, milletler, kavimler zaman içinde belki yer değiştiriyor, belki değiştirmiyor. isimler değil önemli olan.

güçlünün yaşayabilmesi, gücünü koruyabilmesi, sürdürebilmesi için güçsüzlerin yaşaması gerekiyor

tek bir korkusu oldu yüzyıllardır

güçsüzün güçlenmesi

iki kollu çalıştı: bir yandan gücünü artırma, diğer taraftan güçsüzü daha da güçsüzleştirme...

güçsüz "birleşince" korkutucu oldu.

bazı örneklerde güçlendi de, ama önceki güçlünün yaptığını bu sefer o yapmaya başladı: rol değişimi

geçen yüzyıldaki korku sanayi işçileriydi

ondan önceki yüzyılda toprakta çalışan çiftçiler

ondan öncekinde afrikadan getirilen köleler...

şimdilerde ise ağırlıklı olarak azınlıklar, etnik uluslar... ve teröre destek verdikleri "iddia edilen"ler...

...

30 yıl önce güçlü bir "şey" daha keşfetti... "atomizasyon" dedi buna. küçük parçalara ayırmak.

insan yanlızlaştırıldı.

insan kendine, yakın ve uzak çevresine/toplumuna yabancılaştırıldı.

insan küçüldü, değersizleşti, anlamsızlaştı...

komik anlam edinme uğraşlarına girdi, kafasını boyadı, kaşını aldırdı (kaş küstü-bir daha çıkmadı), duvarlar ördü çepeçevre korkudan, tekleşti, aynılaşırken aslında...

vicdanını yitirdi,



gözlerini kapadı,

kulaklarını tıkadı,

tüm düşüncesini "unutulana" odakladı

komik tepkiler vermeye başladı, vicdan muhasebesine girdiğinde kırk yıldan kırk yıla...

...

toplumsal hareketler eridiğinde ve anlamsızlaştığında, birey parçalandığında bireysel tepkiler doğdu:

çocuk işçilerin ürettiği ürünleri almamak gibi, "forward" eylemleriyle diğer atomize olmuşlara olanları aktarmak gibi,

toplumsal hareket içindekiler "beslenmeyip" asıldıkları için, korku tüm hücrelere girdi. "hiç bir sonuca ulaştırmayacak, hiç bir çözüm getirmeyecek" bu "eylem/tepki/muhalefet" kelime anlamlarının içine dahil edilemeyecek davranışlar türetildi.





benim,
vicdanım hiç rahatlamadı,
şahit edildiğim çağ'ımın içinde "bir elma"nın yetemeyecek oluşunun farkındalığının çığlığıyla dolanıyorum.

2 yorum:

Hanife dedi ki...

harika bir yazı,teşekkürler...

itarillë.. dedi ki...

bu farkındalık,bu kendini adayan hissedis;yasayıs..herseyi bu gözlerle görebilmek hayran kalınası..
iste normal olması gereken hayranlık uyandırıcak hale geldigi gün artık hic bir sey bizim degildi.