bir gün doğdum
babamı bekledim
balkonda gazoz kapağı biriktirdim
üzerinde köylü kadın başı olan kuruşlarla sakız ve leblebi tozu aldım
şehrin en büyük caddesinde iki koç kovaladı
teyzemin kucağında uyudum
erik ağacından erik, incir ağacından incir topladım
tulumbadan su içtim
ilkokulu ülkenin üç ayrı ucunda okudum
pencere önündeki divanda babamı bekledim
dedemin ölüm haberi telgrafla geldi, annem ağladı, ben bir şey yapamadım
altı yaşında saç teli inceliğindeki mahşer köprüsünü hayal ettim, korktum
kuluvalla'yı ezberledim, her gece uyumadan önce üç kere okudum
biri annem, babam ve benim içindi, birini dedeme, diğeri de filistin'de ölenlere
sekiz yaşında Kenan başa geçti, insanlar artık ölmeyecek, diye sevindim
sonraları insanlar ölmeye devam edince ondan nefret ettim
ilk aşkım müdürün, ikincisi resim öğretmeninin, üçüncüsü profesörün kızıydı
babamın merdivenlerden çıkışını duyar, yatağa koşar, uyur taklidi yapardım
sol elimi bir kere kaldırdım
onaltı yaşımda kardeşim doğdu
okulda silahlar patladıktan sonra babamı aradım, olayla ilgim olup olmadığını sordu
sabahları martı sesleriyle uyandığım, gözümü açar açmaz galata kulesinin tepesini gördüğüm bir evde yaşadım
alt komşum öldükten sonra o merdivenleri çıkmadım
yüzlerini hatırlamadığım bedenlerde yüzümü kaybettim
en çok asos'u ve bach'ı sevdim
sevdiğine, öldüğünde o yaşarken sevdiğini söyleyememenin acısını bildim
bunu haykırmak için onun geçtiği yerlerden geçtim
galonlarca içki içtim
uyandığım yatakları saymayı kaçırdım
hep ip üzerindeki diğer cambazı aradım, atfettiklerime düştükten sonra bu da değilmiş dedim
yılların, damla damla akışını
izledim