Salı, Eylül 12, 2006

79-82 yıllarında Van'da yaşıyorduk. babam, polisti. bir gün sonra -kış aylarında iki gün- gelen gazetelerde sütünlarca ölenlerin isimleri yer alıyordu, taranan kahvehaneler, bombalar, basılan evler, alınan karşı-intikamlar, 77 1 mayıs'ında taksim'de taranan insanlar, toplu katliamlar, şehir çatışmaları, kendi yönetimlerini ilan eden kasabalar, ... tatillerde istanbul'a teyzeme gelirdik, 22 temmuz'da öldürülen kemal türkler'in cenazesinde annemin elinden tutmuş teyzeme gidiyorduk. topkapı'da caddenin ortasında, karşımızda jandarma ve polisler, arkamızda mavi elbiseler giymiş, sol elleri sımsıkı havada bağıranların arasında koşturuyorduk.

Grass'ı anlamaya çalışıyorum. 26 yıl önce bugün neler hissettiğimi. "artık ölümlerin olmayacağı"nı düşünmüş çocuk aklı, sevinmişti... darbecilerin van'daki valiliğin önünde yaptığı konuşmaya gidip baktığımı hatırlıyorum. darbeden sekiz yıl sonra, grass'ın o kararı verdiği yaşta, tepedeki iktidar sahibinin, yasaklı siyasi rakiplerinin geri dönmeleri üzerine yapılacak referandumun bir önceki akşamında televizyona çıkıp yaptığı konuşmadan sonra ağladığımı da... gazete sütunlarındaki ölümler devam edecekti...

yıllar sonra çok net anlayabiliyorum. iktidar, bilgiyi kendi için kullanır. kendi iktidarının sürekliliği için bilgiyi değiştirir, insan'ı manipüle eder.


...


biz, arada kalmıştık.

lise'de bir akşam üzeri okul çıkışında üç erkek-iki kız aynı yönde yürüdüğümüz için ertesi günü müdür ve yardımcısının uzun cetvelleri kafamıza vurulmuştu... "kemal, bundan sonra doğru eve gidilecek, değil mi? nazan, bundan sonra doğru eve gidilecek değil mi? korkut? zeki? özlem?" sınıftakiler bize bakıyorlardı.

haberler geliyordu yurdun her tarafından, lennon'un imagine'ının sözleri çekmecesinde bulunduğu için işinden atılan ve işkence gören vergi memuru, sırasına kalemle kazıdığı 'S' harfi orak-çekice benzetildiği için işkence gören liseli çocuk, almanca dersinde öğrettirilen "çırpınırdı karadeniz, bakıp türkün bayrağına"...

baskı her yerdeydi, sokaklarda toplu halde yürümeler yasaktı bir aralar. geceleri sokağa çıkılmıyordu. duvarlara yazı yazan delikanlıların duvar başlarında öldürüldükleri bir ülkeydi burası.

darbeciler, "demokrasi"ye geçiş yalanından sonra da gitmediler. o yıllarda, yurt dışına sürgüne gönderilen pek çoğu geri döndü, bir kaçı darbecilerin ellerini öptü. "kendi geleceklerini belirleme, bu belirlemede söz hakkını koruma ve kullanma adına" yollara, sokaklara dökülenler bundan vazgeçtiler, kimi korkutularak, kimi sevdiklerine bir şey olmasın diye, kimi yanlız kaldığı için, kimi ise sunulan lütuflardan yararlanabilmek adına... bütün dernekler, partiler, örgütlenmeler yasaklanmıştı.

insan yapayanlız kalmıştı.

...

biz, arada kalmıştık.

politiktik. ama pasiftik.

ilkelerin, insani değerlerin yitişini, sahip olmanın, tüketmenin, "önce ben, sonra da ben" anlayışının, "daha fazla, daha fazla" hırsının etrafımıza hakimiyetinin günler, aylar ve yıllar içindeki yaygınlaşışını izledik.

tutunduğumuz, tutunabileceğimiz değerleri korumuş olanlar beslenmeyip, asılmışlardı.

bir yandan da, beyaz spor ayakkabıları göze hoş geliyordu. ekvador'dan gelen muzlar, alanya muz'u gibi küçücük değildi. aralık'taki yerli malları haftasında, ayrıcalıklı olanlar "lafaş kiri" peynir getirmeye başladılar, tükenmez kalemi bile silen silgiler kokuyordu artık.

...

nixon yerine carter baştaydı. kissinger yerine henze söyledi aynı cümleyi,

...bizim çocuklar işi başardı...

çocuklar, işi gerçekten başardı. insan hayatlarının değersizleştirilmesini... insan hayatlarının küçülmesini... insan hayatlarının yanlızlaştırılmasını... "değer" yerine gelenler "elle tutulmuyordu, saklanmıyordu, bakılmıyordu, mücadele edilmiyordu"...

elleri hiç bir zaman titremeyen adamlar, bu işi başardılar.

ne gariptir ki başarıları hala sürüyor....



http://www.belgenet.com/12eylul/12091980_08.html

2 yorum:

Adsız dedi ki...

hep aynı kisiler tarafken hep aynı kisiler paylasamazken kötüyken biziz bizlerden ölenler..insan olabilmisler ölüyorrr..sadece.
ioakım bu dünya hep kabil habil kavgası mı?

kabil in torunları yasıyor.. habil ölmüs! hersey bu yüzden mi? acaba habil mi öldürmeliydi kardesini..iyiler mi cekmeliydi tabancalarını.. ???? ( SENZAİONE)

penultimo dedi ki...

I did Watch all Your" Great Work"...You are not so normal!
Compliments... and sometimes may I steal some of Your photos with the Joaquim URL?
Ciao J.
My other Blog, is -poveromediterraneo-