Cuma, Mart 31, 2006
Perşembe, Mart 30, 2006
Çarşamba, Mart 29, 2006
Salı, Mart 28, 2006
Pazartesi, Mart 27, 2006
hala yanıyor paris
Pazar, Mart 26, 2006
kuzey/güney-doğu/batı
geceden başlarlar genelde
tanklar ve dikenli teller önceden hazırlanmıştır, gizlilik içindedirler,
tan vakti giyilir postallar, dikenli tel örücüleri uyandırılır
sen ise yan sokaktaki kardesinde yemek yemiş evine dönmüşsündür, nerden bilinir ki o yola döşeneceği tellerin?
sen ise karşı köyden birine gönül bağlamışsındır, nerden bilinir ki orta yola örüleceği duvarların?
bir sabah kalktığında tüm geçmişini, tüm varlığını ikiye ayırmışlardır
bütün sabahlar kalktığında yarımsındır
Cumartesi, Mart 25, 2006
Cuma, Mart 24, 2006
madres de plaza de mayo, casa rosada başkanlık sarayı önü
kaç anne çocukları geri döner diye geceleri ışıklarını açık tutarak aylarca bekledi
kaç anne çocuğu eve döner diye yemekleri hazır bulundurdu
kaç anne geri döner diye çocuklarına giyecek almaya devam etti
sizin anlayabileceğiniz bir şey değil bu
gittikçe büyüyen bir çaresizlikti
maria del rosario
Perşembe, Mart 23, 2006
jose martinez de hoz'un evinin önü
yıl 1976, bilmem kaçıncı askeri darbe
30. yılında son askeri diktatörlüğün ekonomi bakanı jose martinez de hoz'un evinin önü...
hesap sorma, kabul edememe, unutmama,
kendi ülkesinin çocuklarını öldürenlerin,
yoksullaştıranların, aç bırakanların,
kırdıran ve dökenlerin
ellerini öpme sırasına girenlerin,
mezarlarını anıtsallaştıranların
hiçbir zaman anlayamayacakları duygular olsa gerek. . .
Çarşamba, Mart 22, 2006
hanoi, ayakkabı fabrikası
Vietnam Deri ve Ayakkabı Birliği, Avrupa Birliği'nin Vietnam malı ayakkabılara yüksek anti-damping tarifeleri koyması sonucunda ciddi iş kayıpları olacağını...
biraz açıklama: Sistem oldukça basit bir mantıkla işler. Güce, sahip olunarak ulaşılır; sahip olmaya da diğerlerinin sahip olduklarını edinerek... Güce ulaşmış olan gücünü korumak için sahip olduklarını artırır; pek çok farklı yol, pek çok farklı araçla...
Salı, Mart 21, 2006
san pablo, quito'nun kuzeyi
Pazartesi, Mart 20, 2006
bahar geldi gibi
kaçıncısına uzandığımızı bilerek
kaçıncısına uzanacağımızı bilmeyerek
bazen eksilerek -ya da eksik oluşluğu farkederek, giderek,
bazen anımsayarak -ya da tutarak o anıları, kaybolan yüzleri, kaybolan kelimeleri, kaybolan dokunuşları, ya da deşmek deşmek deşmek huzuru,
kaçıncısına uzandığımızı bilerek
kaçıncısına uzanacağımızı bilmeyerek
bazen eksilerek -ya da eksik oluşluğu farkederek, giderek,
hiçbirşeyinamahiçbirşeyin
bazen anımsayarak -ya da tutarak o anıları, kaybolan yüzleri, kaybolan kelimeleri, kaybolan dokunuşları, ya da deşmek deşmek deşmek huzuru,
çocukluktan kalan bir iki kucak an'ı; sarmalanmış olduğundaki his; bulmaya andettiğin
ama bulmadığın, bulamayacağın,
ve
Pazar, Mart 19, 2006
. . .
haftalardır bunu yazmak istiyordum kelimeler-cümleler uçtular uçtular birleştirmedim erinip de yol üstü bir radyo programında duyuverdim yıllar önce yazılmış çoktan bende uçuşanlar birinci tekil şahıstı bu ise ikinci çoğul belki de bazen kendimize atfedemediklerimizi ikincillere yükleyerek uzaklaştığımızı sandığımızdandır bilmiyorum
Sevgileri yarına bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
behçet necatigil
Cumartesi, Mart 18, 2006
geçit
BİR GEÇİTTEN GEÇTİM
görmeyi de
dokunmayı da
çocuklardan öğrendim
dokunmayı da
çocuklardan öğrendim
kent, ayazdaydı
kent, çamurluydu
kent, ölü beden kokuluydu
kent, çamurluydu
kent, ölü beden kokuluydu
pencereler çizdim geçide
perdeleri kapatmadım
yağmurun suyu da
tozu da dumanı da
ışığı da ışıksızlığı da
perdeleri kapatmadım
yağmurun suyu da
tozu da dumanı da
ışığı da ışıksızlığı da
kendi geçitlerinden geçenler uğradı ara ara
döndüler
kimini uğurladım
kimine gözlerimi kapadım
döndüler
kimini uğurladım
kimine gözlerimi kapadım
geçidin ardı mavi
uçulur sandım
..
Cuma, Mart 17, 2006
angina pektoris
Yarısı burdaysa kalbimin
yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarı nehre doğru akan
ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti, doktor, her şafak vakti kalbim Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır her gece, doktor.yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarı nehre doğru akan
ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti, doktor, her şafak vakti kalbim Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, şu on yıldan bu yana benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim
bir tek elmam var elimde, doktor, bir kırmızı elma: kalbim...
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis, işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden bende bu angina pektoris...
Bakıyorum geceye demirlerden ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
Çarşamba, Mart 15, 2006
Salı, Mart 14, 2006
Pazartesi, Mart 13, 2006
Pazar, Mart 12, 2006
Cumartesi, Mart 11, 2006
Cuma, Mart 10, 2006
gözlere takılmamın bir hikayesi var, yıllar oluyor o rüyayı göreli...
yaşlı bir adam
köyün, kasabanın birinde,
yüzü yere dönük, gözlerini göstermiyor
gözleri "karanlık"
anlatıyorlar:
"onun gözleri oluşmadı" diyorlar,
"O, ömrü boyunca konuşurken hiç bir göze bakmadı" diyorlar,
"gözün, göz olabilmesi için, bir diğer gözü görmesi gerek ki..." diyorlar.
Perşembe, Mart 09, 2006
Çarşamba, Mart 08, 2006
Salı, Mart 07, 2006
they throw death from heaven
Pazartesi, Mart 06, 2006
bu kaçıncı perde?
ellerin
ellerinden akanlar
ellerinle dokunduğun koku
ellerinle ulaştığın "içim"
sen olmak
değil
sen olmak istemek
değil
"sen,
aynı şeylerin
aynı bakışın
aynı gülüşün
aynı gözlerden akanın
aynı
soluyuşun...
"
anlamını biliyorsun
neden,
neden, neden
Pazar, Mart 05, 2006
bilge'ce
az yerdi. Ama böreğin tepside kalan kırıntılarını toplamaya bayılırdı. O ince uzun, güzel parmaklarıyla birer birer toplardı çıtır parçacıkları. Bir soru sor, de ki, falanca felsefeci şunu şunu demiş, oysa ben şöyle düşünüyorum. Bak, der ve başlar anlatmaya. Çok iyi, çok ayrıntılı anlatır, çok da güzel anlatır ama asla bitirmez. Bir soru sorulmuşsa, o en güzel biçimiyle yanıtlanmalıdır.
Cumartesi, Mart 04, 2006
Cuma, Mart 03, 2006
ölüm onayı, son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
2 şubat 1980, tutuklama
12 eylül 1980, darbe
20 kasım 1980, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 20 Kasım 1980 tarih ve 1980/11 Esas, 1980/111 Karar sayılı ilamıyla kesinleşen, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı l Numaralı Askeri Mahkemesinin, 19.3.1980 tarih, 1980/1292 Esas, 1980/83 Karar sayılı hükmü ile Türk Ceza Kanunun 450/9 maddesi uyarınca ölüm cezasına mahkûm edilmiş bulunan sicili, nüfusta Giresun İli, Şebinkarahisar Taş mahallesine 182, Cilt 4/B. Sayfa 10'da kayıtlı Ahmet oğlu, Benire Yadan'dan olma 25.9.1961 Şebinkarahisar doğumlu. . .
"imzaları atarken
ellerim titremedi bile"
27 Mayıs 60-6 Ocak 61: 13 adli
6 Ocak 61-15 Ekim 61: 12 adli
15 Ekim-12 Mart 71: 43 adli-2 siyasi
12 Mart 71-14 Ekim 73: 14 adli-13 siyasi
14 Ekim 73-12 Eylül: TBMM idam kararı vermedi
12 Eylül 80-25 Ekim 81: 12 siyasi-1 adli
25 Ekim 81-14 Ekim 83: 37 infaz
6 Kasım 83- : 2 siyasi
Perşembe, Mart 02, 2006
Çarşamba, Mart 01, 2006
hadid
bilin ki,
dünya hayatı
ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir.
nihayet hepsi yok olur gider.
tıpkı şöyle: bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. sonra da çer çöp olur.
ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır.
dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)