Son zamanlarda artık hep aynı rüyayı görüyorum. Sanki hep beni, daha önceleri dedemin evinin bulunduğu o sonsuz kıymetli yerlere dönmeye zorluyor. Benim kırk küsür yıl önce doğduğum yere, tam o bembeyaz kolalı örtüyle kaplı yemek masasının olduğu odaya. Ve oraya dönmek istediğim her seferde, bir şeyler bana engel oluyor. Bu rüyayı çok sık görüyorum, artık buna alıştım. Zamanın kararttığı ahşap duvarları ve karanlıkta yarı aralık duran kapıyı gördüğümde, ben, daha rüyamda bile bunun bir rüya olduğunu biliyorum. Ve bu karşı konulmaz mutluluk uyanmanın vereceği hüzünle kararıyor. Bazen bir şeyler oluyor ve artık evi ve çocukluğumun evinin etrafındaki çamları göremiyorum.
İşte o zaman hasret çekmeye başlıyorum. Kendimi yeniden çocuk olarak görüyorum. Ve herşeyin ilerde olmasından dolayı, her şeyin mümkün olmasından dolayı kendimi çok mutlu hissediyorum.
Çok mutlu…
I keep having the same dream. It seems to be forcing me to return to the bittersweet site of my grandfather's house, where I was born on the table forty years ago. Something always prevents me from entering. I keep having this dream. When I dream of the log walls and dark pantry, I sense that it's only a dream. Then my joy is clouded for I know I'll wake up. Sometimes something happens, and I stop dreaming of the house and the pines by the house of my childhood. Then I grieve and wait for the dream that will make me a child again, and I'll be happy again, knowing that all still lies ahead, and nothing is impossible.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder