uzun
ya da kısa vadede
az bir az keşfediyorsun, öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi... öğreniyorsun
oysa ki diyerek çıkarmaya çalıştım,
günlerdir boş sayfalar,
çıkaramıyorum.
bahara tanışıklı gökyüzüne,
"kentin karalığı"nı çevreleyen gök aydınlığına,
cıvıldaşan -sokağımda yok çocuklar, ama olan bir sürü sokak olduğu eminliği ile- çocukların gülyüzlülüklerine,
tam şu an özsuyundan sıyrılıp hayata tanışan bir tay'ın, kabuğunu gagalayıp hayata çıkan bir serçe'nin doğuşlar'ına,
'bir elmanın ikiye kesilip, bir parçasının bir başka ele uzatıldığına' eminliğime
rağmen
rağmen
girdaplığı ve karalığı ve katranlığı ağır basıyor, "görünen ve duyulanın"
içine doğulan bu dünyanın iyiye gitmeyecek, değişmeyecek olmasının yarattığı ümitsizliği
her an, her an sıkılan bir kurşunun alıp götürdüğü bir soluğun olacağını biliyor, bilecek olmanın -neden her soluğun ölüşü içimden bir soluk koparıyor, kim olursa, kuzeyde, güneyde, doğuda, ...?- yarattığı ümitsizliği
... bırakıp kaçamıyorsun,
yazmadığın bir hikayede... karşıdan bakıyorsun, herşeye yıldızlardan daha uzak daha uzak...
taşıyor, bu beden, bu ruh
artık hiç bir şey besleyemiyor
artık hiç bir şey yeşertemiyor
1 yorum:
taşan ruhun yapabilecekleri var ki sıgamıyor sanki..
yapmaktan kacındıkları ,erteledigi ,iptal ettigi ,atladıgı biseyler var belkide..
belki kendini atlamak gibi!
Yorum Gönder