sen burada pek çok seni bıraktın parmaklarının dokunduğu yerler, adını yazdığın yerler, bıraktıkların, oysa sende hiçbir şey yoktu, senin unutman daha kolaydı, benim değil, sonra, sonra, sen yoluna devam ettin, başka bir ülkeye göç ettin, kimlerin var kimlerin yok bilmem ki, kıtanın farklı uçlarından kalkan iki tren, orta ülkelerden birinde yan yana geldi, birbirlerine baktı, sonra trenlerden biri yoluna devam etti, biri kaldı orada, diğeri yoluna devam etti,
görüntü biriktirir gibi yaşanır çoğu, sonralarında soluksuzluğunda yürüyebilmek için, ayaklanabilmek için, uçabilmek için, biri yitik bir savaşçı olarak kalır, Hades kentinin uslanmaz ziyaretçisidir mahkumluğunda, biri yitmeden ıraklanır, bedenin tüm kapıları aralıktır, belki de, böyle
Pazar, Nisan 25, 1999
Pazar, Nisan 04, 1999
oysa ki tanrı kurbanlar indirmişti yeryüzüne
Bir şarkı gibi geldin uzaktan
Taşların ağladığı, günlerini kavurduğu
Dağları, denizleri ikiye ayıran peygamber efsanelerinin
Diyetini ödeyenlerin ülkesinden....
Oysa ki tanrı kurbanlar indirmişti yeryüzüne
yara büyüyor
geldi ve alnından öptü
insanlar hınca geldiler götürdüler
kollarını gerdiler
ellerini astılar
insanı insana adadılar
dokunuşun bitiş olduğu yer var
Ve sen
Uzandığında erişirdin
Gözlerinin kısıklığında
Görülecek düşlere
Yağmurun ve yağmursuzluğun ortasında geldin
Kıvrımların yaşanmadığı,
Gözlerin birbirine değmeden kısıldığı
Havanın suya suyun dipsizliğe büründüğü ülkeye
Yaşamla yaşamsızlık arasında karaya dönüşene yakın
Döngüsüz ülkeye....
geldi ve alnından öptü
insanlar hınca geldiler götürdüler
kollarını gerdiler
ellerini astılar
insanı insana adadılar
dokunuşun bitiş olduğu yer var
Ve sen
Uzandığında erişirdin
Gözlerinin kısıklığında
Görülecek düşlere
Yağmurun ve yağmursuzluğun ortasında geldin
Kıvrımların yaşanmadığı,
Gözlerin birbirine değmeden kısıldığı
Havanın suya suyun dipsizliğe büründüğü ülkeye
Yaşamla yaşamsızlık arasında karaya dönüşene yakın
Döngüsüz ülkeye....
Cumartesi, Nisan 03, 1999
beyrut dağları
şehri ikiye böldüler, çizgilerinin gerisinden gelenleri yemeye hazırlandılar, kuvvetlendiler, mızraklarını en uzak köylere gönderdiler, toprağın sunduklarıyla yetinmeyenler ürediler, çoğaldılar, diğer toprakları öldürerek edindiler, geçirdiklerinde kısırlaştığını gördüler toprağın, gerisin geriye çekildiler...
şehir ikiye bölündü, bomba ve kurşun sesleri geceleri çıkıyordu, çığlıkların havalandığı ağızlar aynıydı, çocuktum, korku ve çığlık uyutmuyordu, şarkılara sığındı ülke, ağıtlara dönüşen çalgılar ufuklardan ayrıldı.
Kuzey'e kaçtık...
Yalnız kimleri sağ kimleri ölü bulacaklarını hiç bilemediler
Cuma, Nisan 02, 1999
everything had gone to its pattern
her şey tekrar kendi doğrultusuna döndü, geçmişin bırakılamayacaklığının ucunda bekleyip duruyor... italyan sokağında toz boyalı sarı evlerin duvarında başka bir dilden yazılan bir yazı... ydı senin yazdığın, kendi dilimdendi benimki de, yanımdaydın, ve bilmediğim bir yerden geldin, hem yağmurluydu hem değildi, ne olduğunu bilmiyordum... havaya bakmak aklıma bile gelmiyordu, sen başka bir ülkenin insanıydın, senin çocukluğunun geçtiği toprakların rengi daha sarıydı, daha güneşliydin sen, daha kanlıydı senin şehirlerin, bomba seslerinin geceleri geldiğini uyuyamadığını korktuğunu annenin yanına kaçtığını yine uyuyamadığını söylemiştin, benim korkum babamın bir daha gelmeyecek olmasıyken, ..
benim haberim yoktu, bir zamanlar günlük gazetelerde bugün ölenler sütunlarının dolup taştığını, o zamanlar, ben bir yerlerde yaşarken, aynı dili konuştuğum insanların birbirlerini kahvehanelerde tararlarken, .. sınır kentine büyük kentlerin haberleri bir sonraki gün geliyordu, şapkalı güçlülerin meydanlara çıkmalarına sevinmiştim, söylendiğinden...
sonra o yolculuğa çıktık, kulağımızda, o başka ülkenin ağıtlarını dinlerken sen ne anlama geldiğini söylüyordun yine başka ama ortak dilde... deniz geçitlerinin ortasında ayaklarımızı saldığımızda sen yine bilmediğim bir başka dilin yazılarını aktarıyordun ortak dilimizle, .. kararmaya başladığında gün, ikimizde cesaretlenmiştik, karanlığa atlamıştık...
Perşembe, Nisan 01, 1999
ilk defa duyuyorduk sesimizi
ilk defa duyuyorduk sesimizi... az öncesinde piyano çalıyordun... sarı ülkenin diğer renklerinde... aylar sonra Schubert’i dinleyebildim senden... gelmiştin, diyet ödeyen insanların yaşadığı ülkeden... konuşmamız sonrasında tekrar döndüğünü, bir başka ülkede hiç görmediğin bir başka insanın varlığını hissedebildiğini, ve onun için çaldığını söyledin... gözlerinden yaşlar akarken tuşlara...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)