soluklanalı az oldu ki
üşüştüler yeniden, ensesini gördüm, yukarıya açıklanan saçları altında gerdana düğümlenen ince tel durur
diz kapağının kemikli kaydırağı doluca sallanır, gerisinler değer
anlamca ya da anlamadan
baş eğilir yana omuz kenarları-uç-
arası gezinildiği olur ara sıra
diğerinin ise göz ve sesinin alttan gelen inceliğine duyulur.
eskisi gelir
eskicisi
gelip gelip duran dolanan ortalığında, yerde
kimisi ise beğenilmez, beye gelmez
kar yağarken dışarıda, bacaklara dolanır eller, kollar, yine de gider,
gitmiş miydi,
‘ kar yağıyor ‘
gecenin karanlığında açar biri görülmemezini parmaklarını indirip kaldırır, davetkar, yüzünü çamurlamıştır tanrı
dizler kırılır-gerilir, eller yordamını bulur, gezinir, yontulamayan yüzlerin altları gezinir, soyunmak ve girmek üzere yamaç aralarına
bırakılıp atıldığında, bir sonrakine,
sırada kim var?
göğüslerine gün beş, saat yedi, hafta elli dokunulan, dökülünen kadın bekler yokuşlu yolun kenarındaki parmaklanan kapısında, gün altıyı, saat sekizi, hafta ellibiri
köşelere geçen yüzünden gelen eller saldırır ellere, yakarır bir dokunuşa, bir bir daha, biraz daha,
kaçınılır eller, yamaçlara koşturanların arkasında, berisinde
Salı, Ocak 30, 2001
Cumartesi, Ocak 13, 2001
neden hep olmazlarda
İnsan soyuna soyuna deriye varır, onura, öz saygısına varır. Bunları yüzmek, koparıp atmak, güçtür ya, soyunmayı yürekten benimsemiş kişi, sırası geldiğinde, bu son adımı atmağı değer bellediğinde, ölmesini bilir. Ne ki, bir tek kez yapılabilecek bu işi, böyle bir eylemin değerini anlayacak kişiler karşısında yapmak ister. Yanılır da, sırası geldi diyerek, olmayacak bir yerde girişirseniz bu işe,
acı bir masal olur çıkarsınız
sevgili K,
dayanışlar yine yitmeye yüz tuttuğunda, yine sana geldim. Önce yıkılacak diye korkulan ama bir anda gittikçe büyüyerek herkesin ölümüne neden olan ada’da yaşayan ada’yla “bir” olan adamın masalı... bütün masallar “bir” olmaya dairdi... “tek” olmaya dönüşün acılı-karalı-aydınlı masalları...
“tek” olmaya dönüşün aydınlı masalı olabilir miydi?
dayanışlar yine yitmeye yüz tuttuğunda, yine sana geldim. Önce yıkılacak diye korkulan ama bir anda gittikçe büyüyerek herkesin ölümüne neden olan ada’da yaşayan ada’yla “bir” olan adamın masalı... bütün masallar “bir” olmaya dairdi... “tek” olmaya dönüşün acılı-karalı-aydınlı masalları...
“tek” olmaya dönüşün aydınlı masalı olabilir miydi?
Sanılırdı, sadece. Denenebilirdi. Tüm yıkıcı-yıkmaya hazır-yıkmışlığı bilinmiş geçmiş hayatı ile “tek” olma düşleri içine girmiş ve buna ulaşabileceğini düşünmüş birinin masalı. “O” geldiğinde masal başlamıştı, sevgili K. “Gözlerini gördüklerinde sana da gelenler” olmuş muydu? Bedenlerin kıvrımlarının bile bütünleşmeye hazırlanmışçasına kendilerinden çok önce biçimlenmeye başladıkları o “tek” olmaya hazırlananların masalı başlamıştı, bir yerinden zamanın içinde. “Sözcüklere” girmeyelim henüz. Yalnız kalmışlığı sana anlatmamalı. Kimseye dillendirmemeli. Yumaklanmış bir duygudur bu, içi karanlık, dehlizli, her şeyi ama her şeyi yaptırabilirli bir birikinti, durur her bir kimsenin nefeslendiği hayatının bir yerinde. Dayanmak ve tutunmak.... önce bunlar alınır satılır, deneme tahtalarıdır, ilk uğrak noktalarında. Acımasızlığı, tek taraflı bağlayıcılığı barındırır her kullanıldıkları cümle içinde. Bir de sözcükleri yoktur bu masalın. Bu “tek” oluş masalının. Sözcükler hep bilindikleri yerlerden getirilirler. Kendileri bile olamamışların dilleridir üreyen. Uymazlar çoğu, neredeyse hep. Sanrılar yaratır, karabasanlar çıkar gelirler. Rüya anlatıları görüntüler bazen sözcüklerin neler olduklarını. Sözcükleri yoktur bu masalın, kendi sözcükleri. Susuşlar, bakışlar, dokunuşlar öyküler olanı biteni. Geçmişe ait yıkıcılıkla beslenenin arınma isteği de var ise, masal tam bir acınasılığa dönüşür. Gidişler, gelişler... bakışlardan ilmik ilmik istenilenler çıkarılır, kendinden edilir... seçip alınır istenilen, içlerinden... alınamaz olduğunda da, sorgulanmaya yüz tuttuğunda da elde edilenin ne olduğu sorusu sorulur. Yıkıcı, yıkmıştır bir kez daha.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)